Sayfalar

İzleyiciler

7 Mayıs 2011 Cumartesi

Bin Ladin Bin Müsibet

Bin Ladin Bin Müsibet

İnsan düşünmeden edemiyor; insan hakkı tanımayan, canının istediği her ülkeye, ülke bağımsızlığını ve egemenliğini hiçe sayıp elini kolunu sallayarak giren, operasyon düzenleyen ve her seferinde haklıymış gibi davranan Amerika’nın bu hak tanımaz tavrının dönüp dolaşıp başına bela olması bir çeşit ilahi adalet olabilir mi…
Sadık Çelik
Bir zamanlar kendi çıkarı için elleriyle yaratıp kullandığı kişi veya sistemlerin bir müddet sonra kendi aleyhine dönmesi Amerika’nın kaderi midir acaba…
Ladin, Pakistan’daki evine ABD komandoları tarafından düzenlenen baskın neticesinde öldürüldü. Dirisinin verdiği zarar, Amerikalı yüreklere saldığı korku ve saçtığı tehdit ölüsünden de beklenmiş olsa gerek ki cesedi insanlardan olabildiğince uzağa, mezarı insanlar tarafından türbe haline getirilip efsaneleştirilemeyecek bir yere, okyanusun derinliklerine bırakıldı.

Ölümün affediciliğine rağmen sahip olduğu inanca, mensup olduğu dinin gereğine aldırış edilmedi.

Bu arada Bin Ladin operasyonunun, Obama ve adamları tarafından bir film ya da bir futbol maçı edasıyla izlendiğini ortaya koyan görüntüler basındaki yerini aldı. Seyirciler arasında Hilary Clinton dışında olup bitenler için “normal” tepki veren kimse yok gibiydi… Clinton’ın, gördüğü manzara karşısında, belki de kadınsı duygularının politikacı kimliğine baskın gelmesi yüzünden hayretler içerisinde elini ağzına kapattığı kareyi saymazsak seyircilerin geri kalanına insanilikten uzak, derin, soğuk bir hissizlik hâkimdi…
Bu arada ayrıntılar ortaya çıktıkça operasyonla ilgili ABD Yönetimi tarafından başta verilen bilgiler de birer birer değiştiriliyor. Örneğin Bin Ladin’in operasyon sırasında, başta söylendiği gibi silahlı olmadığı, karısını kendisine siper etmediği sonradan ortaya çıktı. Yönetim tarafından verilen bilgiler sürekli değiştirildikçe insanın içindeki kuşku tomurcuğu da istemsiz olarak filizleniyor; Ladin’in aslında ölmemiş olabileceği veya aslında başka bir yerde öldürülmüş olabileceği gibi sorular birer komplo teorisi olarak akıllarda yer ediyor…
Operasyonun, zamanlaması düşünüldüğünde ise, yaklaşan Amerikan Başkanlık seçimlerine yönelik hasılat yapmasının beklentiler arasında olduğu söylenebilir. Zira Obama’nın, Bin Ladin’in öldürüldüğünü açıkladığı ve izlenme rekorları kıran konuşmasının ardından Washington Post ve ABC’nin yaptığı araştırmaya göre Obama’ya yönelik halk desteği şimdiden yüzde 70’lere fırlamış…

Filtreli internet
22 Ağustos’ta Internet’le ilgili yeni bir yönetmelik yürürlüğe giriyor, malum. Böylece Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurulu’nca (BTK) hazırlanan 4 filtreden (aile paketi, çocuk paketi, yurtiçi paketi, standart paket) birini seçerek Internet’e giriyoruz.
Internet’in güvenli kullanımının sağlanması amacıyla gerçekleştirilen bu düzenleme hangi sitelere girip hangilerine giremeyeceğimizin devlet tarafından belirlenmesi anlamına geliyor… Bu filtreleme yönteminin benzer örneklerine ise Çin, İran ve Kuzey Kore gibi birkaç ülkede rastlıyoruz.
Hâlbuki insanların güvenliği, devlet düzeyinde bir takım yasaklamalar aracılığıyla değil de kişilerin kendi iradeleri üzerinden otokontrol ve özdenetim mekanizmasının geliştirilmesine teşvik edilerek gerçekleştirilebilirdi.
Çünkü bu şekilde yapılan uygulama –niyet iyi olsa dahi- ifade ve iletişim özgürlüğü gibi alanlara bir tehdit, bireysel yaşama bir müdahale ve yasakçı anlayışın tezahürü olarak belireceği için olumlu yaklaşılması güç bir uygulama olacaktır.

Ali Sami Yen ve Deprem
Ali Sami Yen Stadı’nın yıkımı, iki buçuk ay süreceği tahmin edilirken iki haftada tamamlandı. Yıkımın bu kadar kolay ve kısa sürede bitirilmesinin altında yatan endişe verici gerçek ise stattan geriye kalan moloz yığının içinden çıktı. Tarihin 40 bin kişiyi bile ağırladığını yazdığı stadın beton kısımlarında neredeyse hiç demir kullanılmamıştı…
Mühendisler Odası’nın gerçekleştirdiği istatistikî araştırmalar da, kentin mimari yapısını oluşturan binaların çoğunun kolon ve kirişlerinde kullanılan demir malzeme miktarının olması gerekenin çok altında, kalitenin ise tehlikeli boyutlarda düşük olduğunun altını çiziyor… Kalitesiz yapı malzemesi, eksik çimento ve demir, yıkanmamış, tuzlu deniz kumu kullanımı gibi yapının sağlıksız ve çürük çıkmasına neden olan uygulamalar İstanbul’da 1999’da yaşadığımız Marmara Depreminden önce dikilen yapıların büyük çoğunluğunda ne yazık ki oldukça yaygın... Buna bağlı olarak Ali Sami Yen’in yıkım ekibine sağladığı “kolaylık” İstanbul’da yükselen binaların çok büyük bir kısmı tarafından da sağlanmaya hazır…
Maliyeti düşürmek amacıyla ve büyük bir bilinçsizlikle “çalınan” demirin bedelini kenti bekleyen olası bir büyük depremde kim ödeyecek acaba…
Sadık Çelik-sadik.celik.gorus@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Lütfen beğendiğiniz konulara yorumlar yazarak, diğer kullanıcıların takip etmesinde yarar sağlayınız
Hürriyet gazetesi, Milliyet gazetesi, Sabah Gazetesi, Posta gazetesi, Posta gazetesi, Habertürk gazetesi, Zaman gazetesi, Vatan gazetesi, Taraf Gazetesi, Radikal gazetesi, Cumhuriyet gazetesi, Türkiye gazetesi, Akşam gazetesi, Star gazetesi, Bugün gazetesi, Takvim gazetesi,Sözcü gazetesi, Yeni Şafak gazetesi, Aydınlık gazetesi, Yeniakit gazetesi, İnternetspor gazetesi, Fanatik gazetesi, Yurt gazetesi, Dünya Gazetesi
Meteoroloji,Hava Durumu,Hava Tahmini