Bu özel söyleşiyi gelin birlikte dinleyelim :)
Eksik değildik; çocuktuk sadece
Erken şöhret, evlilik, boşanma, bir daha evlilik,
yüzünü eskitmemek, uzak durmaya çalışmak, geri dönmeye çalışmak, ifadeyi
başka alanlarda aramak. Nilüfer Açıkalın'ın hayatını özetleyecek birkaç cümle sadece. Anadolu esintileriyle bezenmiş, punk tarzındaki, taze müzik kariyerinin ilk albümü öncesi detaylarını kendisi anlatıyor.
Nilüfer Açıkalın her şeyiyle başka bir insan. İster istemez dahil olduğu oyuncular listesinden, müziğe atladığında da bunu gösteriyor. “Başka Şarkılar” isimli albümü Anadolu melodilerini punk ritimleriyle birleştiriyor. Albüm raflarda değil, internette bulunuyor. Ancak onun yaşamı dijital bir müzik albümünden çok daha fazlası.
- Peki öncelikle şu Anadolu Punk tarzını bir halledelim. Bu nasıl bir tarz, ismi kadar eklektik mi? Dinleyici nasıl bir şey beklemeli. Bu arada punk müzikle aranız nasıldır? Nasıl tanıştınız, size ne vaat etti ki, sizin kariyerinize böyle bir tarzla adım atmayı tercih ettiniz?
- Geride kalan 40 yıla bakıyorum ve yaşam biçimime bu kadar uyan başka bir eğlencenin içinde olmuş muydum, hatırlamıyorum. Rock, punk ve Anadolu izleği yolumu gökkuşağı renklerine boyamış. Bütün bunların izlerini öykülerimde de sürmek mümkün. Sokak ve isyan öğeleri, öfke ve intikam patlamaları, şiirsel baladlar ve eğlence endüstrisindeki hırsa karşı duruş, mizah, kurgu, değersiz ve hasta olarak algılanan biçimlere sahip çıkma eğilimi, zırva, serseri, çürük, rahatsız olmaktan rahatsız olmamanın verdiği başkaldırı ile geçen bir yaşamın yansımaları bu şarkılar. Dinleyici çok eğlenecek orası kesin çünkü her şarkı çok farklı bir öykü anlatıyor. Bazen sağlam bir mizah, bazen lirik bir anlatım, bazen adamı intiharın eşiğinden döndürecek bir manifesto, bazen de oynatan kıpırdatan şapka uçurtan yeniliklerle dolu. Her şeyiyle çok çarpıcı, gurur duyduğum bir çalışma.
- Şarkılarınızda Gökhan Dabak’la birlikte çalıştığınızı görüyoruz. Kendisinin bir mizahçı olmasının ne gibi avantajları oldu? Onu tanıyanlar oldukça sıradışı bir insan olduğunu söylüyor. Proje vesilesiyle mi tanıştınız yoksa uzun bir tanışıklığın sonunda mı böyle bir projeye imza attınız?
- Gökhan’la Dabak’la gençlik yıllarımızdan bu yana arkadaşız. En has arkadaşlarımdan biridir. Gökhan Dabak 2000 yılında Reçel adlı bir albüm çıkardıktan sonra İngiltere’ye gitti. Sahne üstünde değil işin mutfağında olup söz yazmak ve beste yapmak istiyordu. Döndüğünde bir yandan karikatürlerini çizmeye devam ediyor bir yandan da müzikle uğraşıyordu. Yollarımız yeniden kesiştiğinde benden şarkılarını söylememi istedi. Önce mırın kırın ettim, çünkü şarkı söylemek başka bir disiplin. Gerçi o sırada işsizdim ama yine de işleyen demir ışıldar mantığıyla şan dersi alıyordum bunların hepsi tesadüfi olarak denk düştü. Uzun bir zaman dilimini gündüz şarkılar söyleyip gece öyküler yazarak geçirdim ya da tam tersi. Reçel kült bir albüm olarak kendi tarihini yazmıştı. O zaman Gökhan’a Anadolu Punk’ın babası yakıştırması yapılmıştı. Başlangıçta böyle oluşunu tam da farkında değildik ama zamanla ortaya çıkan şarkıların hiçbir akıma uymadığını gördük ve aslında Anadolu Punk tam da karşılığıydı şarkılarımızın. Beraber çalışmaya başladıktan sonra punk kısmı daha belirginleşti ama Anadolu etkisi her zaman daha kuvvetlidir, çünkü biz onu daha çok bağrımızda duyarız.
- Öncesinde müzikle ilgili deneyimleriniz ne boyuttaydı? Herhangi bir rolünüz tiyatro ya da sinemada şarkı söylemeyi içeriyor muydu?
- İyi bir müzik dinleyicisiyim. Ortaokul ve lise eğitimim boyunca ritmik jimnastik yaptığım için dansa zaten çok yatkındım, sporcu yanım ve şan kulağımın olmasının konservatuvara girmemde büyük etkisi olmuştu. Dans ve müzik tüm yaşamım boyunca beni hayata bağlamıştır. Mimar Sinan’da öğrencilik yıllarımda Keşanlı Ali Destanı oynanırken sahnede şarkılar söyledik, sonrasında rahmetli usta yönetmen Hulki Saner’in çok tatlı bir filminde söylediğim “patatesi soy, tencereye koy” adlı saçma ötesi şarkı şimdi kazık kadar olmuş birçok kişinin beni gülerek kucaklamasını sağlıyor. Karanlıkta Biri Var isimli bir televizyon filminde sette bir ninni yazıp söyleyivermiştim. Filme bir daha rastlarsam kayıt edeceğim, çünkü ninniyi hiç hatırlamıyorum. Sesimin kendine has bir rengi ve değişebilme imkanı var ve bu çok eğlenceli. Çocukluğum annemin billur sesinden Türk Müziği dinleyerek geçti. Hâlâ da dinliyorum Allah’a şükür.
- Seçici bir oyunculuk kariyeriniz var diye biliyoruz. Bu gerçekten böyle mi? Beklediğiniz rolün ortaya çıkması için ne gibi şartların oluşması lazım?
- Bazen çok bekliyorum bazen beklemekten usanıyorum, bazen beklemek istiyorum. Aslında bunları düşünmemeye başlayıp rahat ettim. Çünkü uzun yıllar oldu ve artık şunu anladım ki sevdiğin işi yaparken azimle ve disiplinle çalışırsan birgün mutlaka sonuca varıyorsun. Yazabiliyor olmak, aklımda akıl uçuracak öykülerle dolaşıyor olmak; en büyük güç kaynağım böyle olmasaydı bu işleyişe katlanmam mümkün olmazdı. Beklediğim rol yok, bana teklif edilen rol beni heyecanlandırmışsa tamamdır. Hele azıcık arızalı tarafları varsa iyice tamam.
- Kara Kentin Çocukları, Güle Güle gibi pek çok başarılı işe imza atmış biri olarak, sinemada beklediğiniz yerde olduğunuzu söyleyebilir misiniz?
- Öyle bir yer yok. O yer bir serap ve çok şükür çölde değilim. Yıllarca yüzümü sinema için taze tutmak maksadıyla dizilerde oynamadım sonra bir baktım ki yönetmenler dizilerden kast yapıyor. Kendimi hiçbir zaman sadece oyuncu olarak görmedim ve oyunculuğa bel bağlamadım. Öyle bir yaşam çok yıpratıcı olurdu, çünkü çok nankör bir meslek. Bir dolu hırs, kapris, kaygı, egolar savaşında gözlemci olarak takılıyorum. Hep bıçak sırtındayım ama böylesi benim tercihim; böyle mutluyum. Artık bir işin içinde olacağım zaman birkaç zeki ve yetenekli arkadaş daha tanıyacağım diye seviniyorum sadece.
- Yazmak sizin için bir kaçış, etrafınızda yer alan baskı unsurlarını bertaraf etme yöntemi mi? Niye yazıyorsunuz?
- Bol bol kalem kâğıt alabilme lüksüm var, o yüzden yazıyorum. Romancı olsam daha güzel cevap verirdim ama öykücüyüm, onlarca öyküm var sokaktan feyz alarak şiddeti mizahla harmanladığım özgün bir dille farklı hayatlar kurguluyorum. Her biri sıradan veya sıradışı kahramanları olan öyküler, herbirinin anlatılmasının ayrı bir nedeni var. Bunlar kişisel nedenlerden çok o kahramanların hayata tutunma biçimleriyle, bakış açılarıyla, dünyalarıyla, yaşadığımız şu kaotik karnavalla olan dertleri ile ilgili, hayatı anlamaya anlamlandırmaya ilişkin derdim var. Kâğıt kalem de var; yazıyorum. Şimdi şarkılar da yazıyorum. Tutamaz kimse beni.
- Henüz çok küçük yaşta şöhretle tanışıp 20 yaşında da ilk evliliğinizi yaptınız. bugünden bakınca hata yaptığınızı, eksik olduğunu düşündüğünüz bir şeyler var mı?
- 20’yi 18 olarak düzeltirsek hatanın nerede olduğu ortaya çıkar. Bir de 18 yaşta 13 yaş kafası ile zordu tabii. -Akıl yaşım biraz geriden geliyor da-. Eksik veya hatalı değildik aslında çocuktuk sadece. Şöhret illeti olanca çarpıcılığıyla belirdiğinde onun bir ejderha olduğunu kavrayıp alev alev yanmak gerektiğine karar verdim. Ateşe ateşle gittim. İnsanın özü iyidir halkın içinde rahat rahat dolaşırken bunu görüp daha güçlü hissediyorum.
- İlk evliliğinizden sonra tekrar aşkı yakalamak zor muydu?
- Aşk çok derin bir konu. Farklı bir yoğunluk gerekiyor. İsyana kapılıp aşka haksızlık da edebilirim ya da coşup yüceltebilirim de en iyisi şimdilik sessiz kalmak.
Son haberler.Spor, Finans, Kültür Sanat Magazin, Ekonomi, Dış Haberler, Politika Haberleri
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen beğendiğiniz konulara yorumlar yazarak, diğer kullanıcıların takip etmesinde yarar sağlayınız
Hürriyet gazetesi, Milliyet gazetesi, Sabah Gazetesi, Posta gazetesi, Posta gazetesi, Habertürk gazetesi, Zaman gazetesi, Vatan gazetesi, Taraf Gazetesi, Radikal gazetesi, Cumhuriyet gazetesi, Türkiye gazetesi, Akşam gazetesi, Star gazetesi, Bugün gazetesi, Takvim gazetesi,Sözcü gazetesi, Yeni Şafak gazetesi, Aydınlık gazetesi, Yeniakit gazetesi, İnternetspor gazetesi, Fanatik gazetesi, Yurt gazetesi, Dünya Gazetesi
Meteoroloji,Hava Durumu,Hava Tahmini