Financial Times, Libyalı isyancıların ilk petrol sevkiyatına başlamaya hazırlandığını duyuruyor.
Gazeteye göre edinilecek milyonlarca dolarlık gelir, isyanın devamlılığını sağlayabilir.
Liberya bandıralı Equator adlı tankerin bugün Tobruk'a yanaşması bekleniyor. İsyancıların denetimindeki petrol şirketi Agoco, günde 100 bin varil petrol üretiyor. Tobruk'ta da bir milyon varil depolanmış petrol olduğu söyleniyor.
Ancak Financial Times, uzmanların tek tankerin ihracatın yeniden başladığını söylemeye yetmeyeceği; Kaddafi'nin bu adım ardından petrol tesislerini hedef alabileceği endişelerini aktarıyor.
Guardian İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague'in daha çok Libyalı yetkilinin Kaddafi saflarını terketmesi için harekete geçtiğini yazıyor.
Buna göre, "İngiltere Kaddafi'ye artık sadık olmadıklarını ilan ederlerse, rejim yetkililerinin İngiltere'ye giriş yasaklarını kaldıracak".
Gazete bu adımı batılı hükümetlerin iki aydır süren krizde siyasi "çözümü şekillendirme" çabaları kapsamında yorumluyor. 'Bu kişilere saygıyla muamele edeceğiz' diyen Hague, bunun dokunulmazlık anlamına gelmediğini de kaydediyor.
Daily Telegraph, İngiltere hükümetinin silah satışları konusunda milletvekillerinin eleştirisine hedef olduğunu duyuruyor.
Milletvekilleri Libya ya da Bahreyn gibi despot yöneticileri olan ülkelere satılan silahların şimdi muhalefete karşı kullanıldığı kaygısını dile getirdi ve bu riski hesaplayamadığı için yönetimi eleştirdi.
Habere göre İngiltere 2009 Ocak ayından 2010 Eylül'üne dek, Libya'ya kalabalığa karşı kullanılabilen cephane, gözyaşartıcı gaz, taarruz silahı ve istihbarat cihazları sağladı. Bahreyn'e de tüfek, tabanca, dürbünlü tüfek, el bombası, bayıltıcı bomba, gözyaşartıcı gaz satıldı.
Daily Telegraph, satış yapılan bir diğer ülke olan Tunus'taki olayların alevlenmesi ile Ocak sonundan bu yana 160 silah satış lisansının iptal edildiğini kaydediyor.
Seyfülislam Kaddafi'nin rolü
Libya'da ateşkes sağlanması için nabız yokladığı söylenen Muammer Kaddafi'nin küçük oğlu Seyfülislam'a aile içinden muhalefet olduğu öne sürülüyor.
Daily Telegraph'a göre, ülkenin ulusal güvenlik danışmanı Mutassım Kaddafi ve seçkin askeri birliklerin komutanı Hamis Kaddafi kardeşler, girişimlere karşı. Mutasım'ın "insanlar ölümlerden yıldı; muhalefeti yenene dek savaşmalıyız" dediği bildiriliyor. Aileye yakın bir kaynak da "şu anda bir ateşkes ivme yakalamış olan hükümetin çıkarına değil" diyor.
Gazete Seyfülislam'a ise bir diğer kardeş, Saadi'nin destek verdiğini yazıyor.
Independent ise kendisini reformcu olarak konumlandıran Seyfülislam'a fazla güvenilmemesini salık vermiş. Donald McIntyre, Seyfülislam'ın elinde tüfekle yaptığı muhalefete karşı ayaklanma çağrılarını ve bazı geçmiş konuşmalarını anımsatarak şöyle diyor.
"Belki Seyfülislam'a bel bağlayanlar, ona güvenip yaptıkları yatırımı şimdiye dek ellerinden çıkarmışlardır. Ama henüz bunu yapmayanların, Seyfülsilam'ın performansına iyice bakması gerekir."
Amerika Birleşik Devletleri, operasyonun komutasını NATO'ya devretti. Buna karşılık İngiltere bölgedeki savaş uçaklarını takviye ediyor.
Times, ABD'nin kapsamlı bir NATO operasyonunda 'destek' rolüne çekilmesinin benzeri görülmemiş bir adım olduğunu savunuyor. Gazetede yazan Richard Beeston, bunun görevin başarıldığı anlamına gelmediğini vurguluyor:
"Barack Obama Libya'da zafer ilan etmek gibi bir tuzağa aslad üşmeyecekti. Ancak güçlerini cepheden çekerek müttefiklerine ve daha önemlisi Albay Kaddafi'ye verdiği mesaj bu oldu. Koalisyon gücünün yarısını oluşturan Amerikan uçakları, işi İngiltere ve Fransa'ya bırakıyor. Washington baştan beri niyetimiz hep NATO devreye girince geri plana çekilmekti diyor. Görev tamamlanmış olsaydı, peki... Ancak 17 günlük muharebe ardından görev başarılmış değil. En iyi olasılıkla bu, çeyreği bitmiş bir iş."
Stone: Türkiye Arap baharına model değil
Times'ta yer alan makalesinde Norman Stone, "Arap baharı yeni Türkiye'ler yaratmayacak" diyor.
Türkiye konusunda uzman yazar; demokratikleşmeyi tartışan Arap ülkelerine model olabileceği savunulan Türkiye'nin çok farklı bir deneyimden geldiğinin altını çiziyor.
"Yavaş ve köklü bir modernleşme ve İslama hasım bir yaklaşım, Arap dünyası için model olamaz" diyor.
"Türkiye otonom bir şekilde iki yüzyıldır batılılaşıyordu. Ama batılılar unutmamalı ki bunu otoriter bir şekilde yaptı. 1950'lere dek ülke tek partiyle yönetiliyordu; ancak baskı sınırlıydı. Sonuçta demokrasiye kavuşuldu, ama bu ancak 1980'deki son darbeyi izleyen sürekli ekonomik gelişme ardından oldu. Bunun gelişimi, aynı Francis Fukuyama'nın savunduğu çizgideydi; demokrasi ancak kişi başına 7.500 dolar gelir sağlayabilirseniz mümkün olur.
Arap ülkelerinde genç kitlelerin işsizliğine dikkat çeken Stone, "en güçlü askeri rejim bile bu ortamda ancak asayişi sağlayıp ekonominin gelişmesini dileyebilir" diyor.
Türkiye modelinin en önemli ön şartını işe şu sözlerle tanımlıyor:
"Devletin dini denetlemesi, yani İslam'ın genelde gereğinden bol yarattığı çılgınları dizginlemesi... Arap dünyasında bu hoş karşılanır mı, tartışılır."
Türkiye'de cumhuriyetin ilk yıllarındaki adımların tam da ülkenin güney ve doğusundaki durumun reddi şeklinde geliştiğini vurgulayan Norman Stone, basın özgürlüğü konusundaki eylemlere değinerek "şimdilerde dünyanın baktığı Türkiye modelinin tadı kaçıyor" diyor.
Türkiye modelinin her şeyden önce milliyetçi olduğunu kaydeden yazar şu sözlerle noktalıyor yazısını:
"Atatürk, Türkiye'nin kimliğini tanımlaması istendiğinde, "biz bize benzeriz" demişti. Bu yolun devamı için de geçerli... Türkiye modeli, Türk kalacak..."
Obama seçim için start verdi
ABD'de Başkan Barack Obama, 2012 seçimleri için yarışa dün başladı. Guardian, 2008 seçimlerinde internetin gücünü arkasına alan Obama'nın bu kez de yeni ilklere imza atmaya hazırlandığına dikkat çekiyor:
"Obama'nın seçim kampanyası Twitter'da ve taraftarlara yollanan bir e-postada bir videoya verilen bağlantı ile başladı: 'Var mısınız?' diye soruyordu Obama.
"Eğer videoyu izleyenlerin facebook'taki beğen tıklarına bakılırsa, 19 milyon kişi 'varız' dedi. Adaylık ilanı videosu bir diğer yönden de farklı. Adayın kameralara hitap etmesi yerine; bir dizi 'gerçek Amerikalı' belgesel tarzı bir çekimle, kendi gözlerinden Obama'yı anlatıyor.
"Video, "Her şey bizimle başlar" sözleriyle bitiyor. Anlaşılan Obama'nın sadece kampanyanın 1 milyar dolar olarak öngörülen maliyeti için çek yazacak kişilere değil, kapıları çalacak eylemcilere ihtiyacı var."
Guardian maliyeti açısından rekor kırması beklenen milyarlık kampanya sonunda, genelde Obama'nın yeniden seçilmesinin beklendiğini belirtiyor.
"Ama bazı analistler temkinli ve ekonominin gidişatına bağlı olarak başabaş geçebilecek bir seçim öngörüyor" demeyi de ihmal etmiyor: Bir CNN anketi geçen hafta Obama'ya desteğin yüzde 47'ye gerilediğini göstermişti.
Financial Times'ın ise Obama'ya iyi haberleri var: "Amerika'daki seçmen profili, Demokratlar lehine değişiyor".
"Amerikalı seçmenler beklenenden daha az beyaz ve daha Latin kökenli hale geldiğinden Obama'nın kampanyası, dönüşüm yaşayan bir halkı hedef alıyor. Obama ve Demokratlar uzun zamandır azınlık seçmenler arasında daha çok destek bulduğu için, 2008'de kaybettikleri Nevada, Georgia ve Arizona gibi eyaletlerde şansları artıyor. Buna karşılık Obama ve partisinin beyaz seçmenler arasındaki desteği yüzde 40 ile taban yapmış durumda..."
Japonya'nın radyasyonlu su açmazı
Japonya, Fukuşima santralındaki krizle mücadele edebilmek için radyoaktif suyu denize boşaltmaya hazırlanıyor.
Guardian bunun nükleer güvenlik açısından 'tarihi bir ihlal' olacağını kaydediyor. Reaktörleri soğutmak için haftalardır santrale su pompalanıyordu.
Plana göre, atık arıtma tesisine ve çukurlara sızan 11.500 ton radyasyonlu su, reaktörlerden sızan daha radyoaktif olan suya yer açılması için denize bırakılacak. Sudaki radyasyon oranı yasal sınırın yüz katı ama yetkililer daha ciddi sızıntılarla baş edebilmek için bunu şart görüyor. Hükümet de bu adımı ehven-i şer olarak niteledi.
"Yetkililer nükleer enerji tarihinde görülmemiş bir açmazla karşı karşıya. reaktörleri soğutmak için daha fazla su mu pompalasınlar; yoksa taşmaya başlayan suyu mu azaltsınlar. İkinci reaktördeki ciddi radyasyon içeren sızıntıyı önlemek için daha önce beton; bu işe yaramayınca, bebek bezlerinde emici olarak kullanılan polimer ve gazete ile talaş karışımı bir macun denenmiş; ancak sızıntı sürmüştü."
Fildişi Sahili'nde şiddet
Fildişi Sahili'nde Birleşmiş Milletler'in sıcak çatışmaya girmesi, tüm gazetelerde yer buluyor.
Independent, "BM bir başka kıyım daha yaşanmasını önlemek için harekete geçti" sözleri ile duyuruyor.
Guardian, uluslararası toplumun başkanlık seçiminin galibi olarak tanıdığıAlessane Outtara safındaki bazı milis güçlerin de kanlı şiddet eylemlerine karıştığına dikkat çekiyor.
"Libya'ya müdahalede sürekli gündeme gelen sivilleri koruma fikri, uzun zamandır tuhaf bir şekilde Fildişi Sahili bağlamında ortada yoktu. Burada, 4 milyon nüfuslu modern bir kentte, halk gıda ve su yokluğu çekiyor, yağmacılar sokaklarda kol geziyor, BM barış gücü ise düne kadar olup bitenleri izliyordu. Sonuçta Gbagbo'nun BM personeline oluşturduğu tehdit, helikopterlerin saldırıya geçmesine yol açtı.
"Fildişi Sahili'ndeki şiddetle ilgili olarak sorumluluk büyük oranda görevden ayrılmayı reddeden Gbagbo'nun omuzlarında. Ama bütünüyle değil. Seçimleri kazanan Alessane Outtara'nın Yeni Kuvvetler'inin içinde de elleri kana bulaşmış eski militanlar var.
Gazete, "Sivillerin korunması ya da teslim olanların sağ bırakılması gibi ilkeler (yüzlerce kişinin öldüğü bildirilen) Duekoue'de uygulanmadı" eleştirisinde bulunuyor.
Financial Times, Batı Afrika İşbirliği teşkilatı ECOWAS'ın da ülkeye müdahale olasılığını değerlendirdiğini duyuruyor.
İngiltere Kenya'da şiddeti 'örtbas etti'
Times manşetten verdiği özel haberde, Kenya'nın yaklaşık 50 yıl önceki bağımsızlık sürecinde uygulanan şiddet ve yapılan işkencelerin İngiltere hükümetince sümenaltı edildiği suçlamasını duyuruyor.
1952-60 yılları arasında Mau Mau kabilesinin İngiliz yönetimine karşı ayaklanmasının kanlı şekilde bastırılması sırasında en az 12 bin isyancı öldürülmüştü. Ancak bu konudaki belgelerin yetkilileri korumak için gizlendiği öne sürülüyor.
Gazetenin "İngiltere'nin sömürge tarihinin en karanlık bölümlerinden biri" olarak tanımladığı olaylarla ilgili olarak, Dışişleri Bakanlığı arşivlerinde, şimdiye dek kayıp olduğu sanılan 300 kutu belge bulundu:
"Dosyalar, dört yaşlı Kenyalının işkence gördükleri suçlamasıyla Dışişleri Bakanlığı'nı dava etmesi ardından ortaya çıktı. Davacılar, hadım etme ve ağır cinsel saldırı da dahil dile getirilemeyecek şiddet eylemlerine hedef olduklarını söylüyor. Perşembe günü Yüksek Mahkeme'de görülecek dava öncesi ortaya çıkan kutularca belge, 1963'te Kenya'nın bağımsızlığını ilan etmesine günler kala ülkeden çıkarılmıştı. Kayıp oldukları ya da imha edildikleri sanılıyordu. Ama mahkeme hükümetten tüm kanıtları sunmalarını isteyince, 1.500 kadar dosya arşivde ortaya çıktı."
Gazete, hükümetin bu suçlamalarla ilgili olarak milyonlarca sterlinlik tazminat cezasıyla karşı karşıya kalabileceğini yazıyor. Dışişlerinin ise hukuki sorumluluğu olmadığı savunmasına yer veriyor.
Times'a göre tarihçiler Nijerya, Malezya, Filistin gibi bölgelerde yaşanan şiddet olayları yanında, Kıbrıs'ta 1950'lerde EOKA'cıların kamplarda işkence gördüğü iddialarıyla ilgili belgelerin de benzer şekilde gizlendiğinden şüpheleniyor.
EOKA'nın bombalı saldırıları sonrası Kıbrıs'ta oluşturulan kamplarda EOKA üç binden fazla kişinin tutulduğunu ve işkence gördüklerini öne sürüyordu. Kamplar 1959'da kapatılmıştı.
-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Lütfen beğendiğiniz konulara yorumlar yazarak, diğer kullanıcıların takip etmesinde yarar sağlayınız
Hürriyet gazetesi, Milliyet gazetesi, Sabah Gazetesi, Posta gazetesi, Posta gazetesi, Habertürk gazetesi, Zaman gazetesi, Vatan gazetesi, Taraf Gazetesi, Radikal gazetesi, Cumhuriyet gazetesi, Türkiye gazetesi, Akşam gazetesi, Star gazetesi, Bugün gazetesi, Takvim gazetesi,Sözcü gazetesi, Yeni Şafak gazetesi, Aydınlık gazetesi, Yeniakit gazetesi, İnternetspor gazetesi, Fanatik gazetesi, Yurt gazetesi, Dünya Gazetesi
Meteoroloji,Hava Durumu,Hava Tahmini